KÖY ENSTİTÜLERİ
Cumhuriyet’in çağdaşlık ve özgürlük atılımı
ÖNER YAĞCI
Köy Enstitüleri, yalnızca eğitim tarihimizle değil, toplumsal siyasal, ekonomik ve kültürel tarihimizle de yakından ilgilidir.
Köy Enstitüleri’nin tüm alanlardaki etkileriyle birlikte anlaşılması ve bugüne tüm yönleriyle değerlendirilerek aktarılması, ülkemizin geleceğe yönelik adım arayışlarına ışık tutacaktır.
Köy Enstitüleri, eğitimciler, eğitimbilimciler, siyasetçiler, siyasetbilimciler, toplumbilimciler, ekonomistler ve tüm kültür insanlarınca doğru kavranması, bilimsel sonuçlar çıkarılacak bir toplumsal deney kabul edilmesi gereken bir yaşanmışlığımızdır.
Bu yaşanmışlık, Köy Enstitüleri’nin bağrından çıkan insanların yazdıkları yüzlerce kitapla ve onların ömür boyu sürdürdükleri savaşımın yanı sıra, aynı duyarlılıkla bütünleşmiş ülkemiz aydınlarının çabasıyla da dünden bugüne taşınmış bir gerçek olarak onur ve kıvanç duyulacak bir aydınlık anıtıdır.
Bu anıt, bütün olarak bir politikadır.
*
Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla kuruluşu gerçekleşen Cumhuriyet, Osmanlının perişan olmuş düzenini devralmıştı.
Padişaha kulluk temelinde ve dinin ilkeleriyle yükselen Osmanlı düzeninde insanların yaşama katılmalarında ve kendi geleceklerini belirlemelerinde en önemli etken olan okuma yazma oranı yüzde onu bile bulmuyordu ve bilgisizlik batağı insanı insan olmaktan çıkarıyordu.
Bilgisizliğin ve boyun eğmenin getirdiği yurdu sahiplenemeyiş, ülkenin borç batağında yüzmesine, kaynaklarının sömürülmesine yol açıyordu.
Çağdaşlığa ilerlemenin, özgürleşmenin, toplumsal gelişmenin önünü tıkayan düzen insanların kulluğunu istiyordu ve bunun için de eğitimsizlik baş tacı edilen bir politikaydı.
Bunun içindir ki Cumhuriyet’in ilk yıllarında atılan adımlar ve uygulanan politikalar, yaşamın ve insanların özgürleştirilmesi doğrultusundaydı.
Çağdaşlığın düzeyini yakalamayı ve kulluğu yok ederek insanlarını özgürleştirmeyi hedefleyen Cumhuriyet’in kültür temeli üzerinde yükselen politikaları, yaşamı sahiplenişin belirlenmesi olan eğitimdeki devrimci adımlarıyla bunu gerçekleştirecekti.
Osmanlı düzeni yıkılmıştı ve yeni halk egemenliği, kendine uygun eğitim ve kültür arayışlarıyla, ulus bilincinin oluşturulup yerleştirilmesini ve bu bilinçle Cumhuriyet’i sürdürecek olan yeni yurttaşların yetiştirilmesini amaçlayan bir politikayı gerekli kılıyordu.
Cumhuriyet’le başlayan devrimci atılımların (öğretim birliği yasası, ilköğretimin zorunlu ve parasız kılınması, abece devrimi, millet mektepleri; tekkelerin, türbelerin, zaviyelerin kapatılması, ezanın Türkçe okutulmaya başlanması, din derslerinin ilkokul ve ortaokul programlarından çıkarılması, laiklik ilkesinin kabul edilmesi, imam hatip okullarının, ilahiyat fakültesinin kapatılması; Türk Tarih Kurumu’nun, Türk Dil Kurumu’nun, Halkevleri’nin, Devlet Konservatuarı’nın açılması, üniversite yasası…) eğitim devrimiyle taçlandırılmasının doğal bir sonucu olan, uzun arayışlar sonucunda Türk toplumuna uygun, üretimle iç içe, yaşayarak öğrenme gereksinmesinin ortaya çıkardığı ve devrimci Cumhuriyet kadrolarının bir sistemi olarak doğdu Köy Enstitüleri.
Özgür ve yurtsever insanlar yetiştirilmesi, bu insanların toplumuyla bütünleşmiş bir yapıda yükseltilmesi amacı, Köy Enstitülerinin yurdun tamamını kaplayan bir yapılanma olmasını getirmişti.
Düzenin yeni ve eski sahiplerinin çatıştığı koşullarda devrimci bir tavır alış ve politika olan Köy Enstitüleri, Hasan-Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un kararlı mimarlığı ve önderliğiyle, bunlara eklenen yurtsever kadroların direnci ve çalışkanlığıyla kendini var etmişti.
Bu var oluş sultanın kullarının insana dönüştürülmesi ve yüzyıllardır yok olmaya terk edilen Türk halkının ulusal bilincinin yaratılması amacına doğru doludizgin bir koşu anlamına geliyordu.
Savaşla kazanılıp yurt haline getirilen topraklarda üretimle kardeş, sanatla buluşmuş, yeteneklerinin önündeki engelleri aşarak ulusal değerleriyle bütünleşmiş, yok olmaya yüz tutan gelenek ve değerleriyle, diliyle, kültürüyle barışmış insanlardan oluşan yeni bir toplum doğmaya başlamıştı.
Köy Enstitüleri, Doğu’nun mazlum uluslarının kurtuluş umudunun, insanlaşma, özgürleşme düşlerinin gerçekleştirilmesi için cesurca atılan adımların kültürü, ruhu olarak doğdu.
Köy enstitüleri, bencilliğin olmadığı, özverinin kitabının yazıldığı, hep birlikte büyütülen düşlerin müthiş adımlarının kültürü olarak doğdu.
*
Bu kültür, “topraktan öğrenip kitapsız bilenler”in, gökyüzünü fethetme ve “gerçekçi olup olanaksızı isteme” yürekliliğini gösterenlerin ufuklarına imeceyle gökkuşağı yaratmasıdır.
Bu kültür, insanın aklını ve elini kullanarak doğayı, kendisini ve toplumunun yazgısını değiştirebileceğini bilen, bunun nasıl olacağına ömrünü veren bir devrim öğretmeni olan İsmail Hakkı Tonguç’un “İnsanoğlunun kazanacağı en büyük zafer korkuyu yenmesiyle elde edeceği zaferdir” sözünün toprağa basması, efsaneleşmesidir.
Tonguç’un hep yanında olan, ona güç veren, ipek gibi dostluklarla gelişen gözü pek, yakın tarihimizin adsız kahramanları olan öncü eğitimcilerin imecesinin yarattığı bir efsanenin kültürüdür Köy Enstitüleri.
Bu kültürün yarattığı köylü çocukları, bu gerçekçi devrimcilerin dirilttikleri insanlarla başlayan aydınlar kuşağı, yaşamımıza can suyu taşıdı, kardeşçe bir yaşam özlemiyle insanı diriltti, özgürleştirdi.
Sonrası damlanın okyanus olması gibiydi…
Günümüz küreselleşme koşullarında köy enstitüleri, yakın tarihimizin örnek alınası, olmazsa olmaz bilinçlerindendir.
Bu onurlu tarih, yaşama biçimi algılanışı ve kültürü, ruhu olarak, toprağımıza ve insanımıza yakışan dilimiz gibi, vicdanımız ve aydınlık sevdamızdır.
Bu yaşam biçiminde, bu sistemde, bu ruhta, emek, özveri, özgürlük arayışı, kendine, başkalarına, insana güven vardır.
Köy Enstitüleri sisteminde gerçekçilik vardır; hayallerin gerçekleştirileceği umudu, insanlaşma arayışı, insanların canlandırılması, bilinçlendirilmesi vardır.
Köy Enstitüleri sisteminde dayanışma, tüketim toplumu dayatılmasına karşı üreticilik, bağnazlık ve bencilliğe karşı “biz” olmak, dayanışma, toplumculuk, ahlaklılık, erdemlilik vardır.
Kadın erkek eşitliği, varsıl-yoksul eşitliği, çağdaşlık, örgütlülük vardır.
Bilimsel, laik, hümanist bir dünya arayışı, sanat sevdası ve sanatın ölümsüz arayışı barış vardır.
Bu arayış, İkinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle dünyanın yeniden biçimlendirilmesi döneminde ülkenin yönetimindeki denge, karşı devrim lehine bozulmaya başlamasıyla durdurulmaya başlandı.
Çünkü bir yanda devrimleri hız kesmeden sürdürmek isteyen kadrolar, öte yanda Osmanlı özlemiyle dolu, ırkçı ve dinci ideolojilerle donanmış karşı devrimciler vardı ve 1946’da başlayan “çok partili yaşam”, aynı zamanda karşı devrimin güç topladığının da habercisi olmuştu.
Cumhuriyet devrimleriyle gelen laiklik yolundaki atılımların birer birer dondurulması ve geriye döndürülmesinin yaşanmaya başlanmasıyla ve soğuk savaş denilen (ve uygulamaları hâlâ sürmekte olan) politikaların sonucu olarak ikili anlaşmalar, NATO’ya giriş, Amerika’ya üsler verilmesi gibi bağımlılık ilişkileri yeni bir politikanın başladığını gösteriyordu.
Bu yeni politikanın özgür insanlar yetiştirmeyi amaçlayan bir eğitim uygulamasını ve yaşam biçimi uygulamasını gerçekleştiren Köy Enstitülerinin yaşamasına izin vermesi beklenemezdi.
Yeni siyasal iktidarın yeni politikalarıyla tüm devrimci atılımların duraklatılması ve Köy Enstitülerinin 27 Ocak 1954 tarihli yasa ile kapatılmasından önce durağanlaştırılması, programlarının değiştirilerek özünden koparılması, yönetici kadroların dağıtılması, saldırılara uğraması, o dönemdeki yöneticilerin istençleriyle ve uyguladıkları politikalarla uygunluk içindedir.
*
Günümüz küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni koşullarında Köy Enstitüleri, yakın tarihimizin önemli aydınlık arayışlarından biridir ve örnek alınası kuruluş amacıyla, uygulama biçimiyle, insana yaklaşımıyla çağdaşlık ve özgürlük arayışının olmazsa olmaz bilinçlerinden biridir.
Yalnızca eğitim ve kültür gündemimiz açısından değil toplumsal ve siyasal birikimimiz açısından da gözbebeğimiz gibi yarına aktarmamız gereken bir yaşanmışlığımız, onurlu tarihimizdir.
İnsan olma, ulus olma, özgürleşme, çağdaşlaşma davasının ancak birkaç yıl süren güzelliği 85 yıl sonra bile Türkiye’nin aydınlığının yüz akı olmaya devam eden ve hakkında 700’e yakın kitap yayımlanan Köy Enstitüleri, Türkiye’nin aydınlık arayışının kıvancı ve onurudur.
*
Okuma önerisi:
Eğitim Yoluyla Canlandırılacak Köy (İsmail Hakkı Tonguç, KEÇEV, 1998)
Köy Enstitülerinden Kent Enstitülerine (Maltepe Üniversitesi, 2002)
Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü (Abdullah Özkucur, KEÇEV, 2013)
Köy Enstitüsü Sistemine Toplu Bakış (Niyazi Altunya, Cumhuriyet Kitapları, 2014)
Bir Eğitim Devrimcisi: İsmail Hakkı Tonguç (Engin Tonguç, YKKED, 2015)
Piramidin Tabanı: Köy Enstitüleri ve Tonguç (Hürrem Arman, YKKED, 2016)
Büyük Oğul Efsanesi (Öner Yağcı, Bilgi Yayınevi, 2018)
Türkiye’de Köy Enstitüleri (Fay Kirby, Türkçesi Niyazi Berkes, Tarihçi, 2019)
Köy Enstitülerinin Meclis Süreci (Mustafa Gazalcı, Bilgi Yayınevi, 2019)
Unutulmaz Köy Enstitüleri (Fakir Baykurt, Literatür Yayınları, 2021
Köy Enstitüleri/ Yarım Kalan Aydınlanma Atılımı (İsa Eşme, İKÜ, 2021)
21 Köy Enstitüsü (Mustafa Gazalcı, Bilgi Yayınevi, 2021)
Köy Enstitüleri (Haz. Kemal Kocabaş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2022)
Köy Enstitülerine Saldırılar Tarihi (Erdal Atıcı, Cumhuriyet Kitapları, 2024).